top of page
Yazarın fotoğrafıÖmer Şengüler

Güven Yaratmanın Kişisel Markayla İlişkisi



Kişisel markamızı sağlam inşa etmek yalnızca “güven” temeli sayesinde mümkündür.

Burada Stephen M. R. Covey’in “Güven, her şeyi değiştiren tek şey” kitabından bazı örnekler vererek kişisel güven yaratmada önemli olan 4 çekirdekten söz etmek istiyorum. Bu 4 temel özelliğe sahip olmak insanların bizim kişisel markamıza güvenmelerini sağlayacaktır:

 

4 Çekirdek sizi hem kendinize hem de başkalarına inandırıcı kılan temel unsurları oluşturur. Bunları, bir mahkemede bilirkişi olarak güvenilirliğinizi kanıtlayacak veya yok edecek unsurlar olarak da görebilirsiniz.

 

İlk iki çekirdek karakterle, son ikisi ise yetkinlikle ilgilidir ama kişisel güveni inşa etmek için dört çekirdeğin hepsi gereklidir.

 

1) Bütünlük (Integrity): SÖYLEMLERİNLE EYLEMLERİN BİR BÜTÜNLÜK İÇERİSİNDE OLSUN, YALAN SÖYLEME (Kelimenin Türkçe ’de tam karşılığı olmasa da ‘integrity’i dürüstlük, doğruluk, namus ve bozulmamışlık anlamlarını kapsayan kâmil insan olmak, içi dışı bir olmak veya bütünlük olarak tercüme edebiliriz.

 

Güven sağlamak için ilk sahip olmanız gereken çekirdek doğal olarak bütünlük olacaktır.

 

Çoğu insanın güven deyince aklına gelen ilk şey aslında içiyle dışının bir olması değil midir? Birçokları için ‘bütünlük’ temelde ‘içten olmak’ anlamına gelse de bütünlük içten olmaktan çok daha fazlasıdır. Bütünlük, söylemlerinle eylemlerinin bir bütün olup olmadığını gösterir; içte ve dışta uyumlu olmaktır, ulvi değerlerine ve etik inançlarına uygun hareket etme cesaretine sahip olmaktır. İlginçtir ki en büyük güven ihlalleri, bütünlüğün zayıf düşmesiyle ilgilidir. Sözünde durmayan, icraatları sözleriyle çelişen, içiyle dışı bir olmayan, yalancı bir insana asla güven duyulmaz.

 

Dürüst olmakla ilgili güzel bir hikâye duymak ister miydiniz acaba? İşte size harika bir örnek:

 

“Roma'daki 2005 Italia Masters Tenis turnuvasının üçüncü turunda tenis şampiyonu Andy Roddick, İspanya'dan Fernando Verdasco ile eşleşmişti ve maç puanı Roddick lehineydi. Verdasco ikinci servisini attığında çizgi hakemi topun "dışarıda" olduğunu söyledi ve kalabalık Roddick için tezahürat yapmaya başladı. Verdasco, sanki maç bitmiş gibi tam da onu yenen rakibiyle el sıkışmak için fileye doğru ilerlemişti ki Andy Roddick lehine sayılan bu sayıyı kabul etmedi. Bunun yerine o, topun "içeride" olduğunu söyledi ve hakemin dikkatini toprak kortta topun çizginin ötesine değil içerisine düştüğünü gösteren hafif bir girintiye çekti. Hakem çok şaşırmıştı, Roddick’in itarızı yüzünden verdiği kararı geri aldı ve puan Verdasco'ya verildi.

 

Herkes şaşkınlık içerisindeydi. Tipik olarak onursal yaklaşımlarla değil, hakemin kararlarıyla oynanan tenis oyununda, Roddick kendi aleyhine bir karar verdirmiş ve maçı kaybetmişti.

 

Andy Roddick o gün maçı kaybetse de çok daha büyük bir şey olan güvenilirlik ve güven kazanmıştı. Peki, bu dürüstlük gösterisi ona nasıl bir güven kazandırdı? Olaya şu şekilde bakalım: 

 

Andy Roddick bir dahaki sefere bir hakem kararına itiraz ettiğinde hakemler nasıl yanıt verecekler? Büyük olasılıkla, onun bu meydan okumasına azami saygı göstereceklerdir çünkü itibarı biliniyor; Andy Roddick söylediyse doğrudur, onun güvenilirliği isminden bir adım önde gelir. 

 

Ayrıca Andy Roddick'in kendisi hakkında ne hissettiğini düşünüyorsunuz? Başından beri topun gerçekten dışarıda olmadığını bile bile galibiyeti kabul etmeyi seçseydi acaba bir ömür boyu kendini nasıl hissederdi?

 

Andy Roddick'in sahadaki davranışının o gün ödemesi gereken bir maliyeti olsa bile benim için şimdi "Roddick Tarzı" dediğim şeyin bir sembolü haline gelmiştir. Güvenilir olmak hem başkalarına hem de kendimize karşı dürüst olduğumuzda ancak mümkün olur. 

 

“Karakteri korumak, onu kurtarmaktan çok daha kolaydır.”

(Thomas Paine)

 

Her an düzgün karakterli olmalı, itibarımızı veya karakterimizi riske atacak şeyler yapmamalıyız. Aptalca şeyler yaptığımızda itibarımızı ve karakterimizi parça parça kurtarmak veya onları yeniden inşa etmek zorunda kalırız, bu onu inşa etmekten daha zahmetli bir iştir. Kişi bir kez yalanda kaybolduğunda itibarını kurtarmak için uzun bir yolda yürümek zorunda kalacaktır. Bu yol her zaman oraya varmak için yürüdüğümüzden daha da uzundur, bu yüzden düşünmeden hareket edip zor kazanılan şöhreti riske atmamalı, itibarımızı korumak için her zaman azami dikkat göstermeliyiz. Karşımızda hep en az iki seçenek olacaktır hangisini tercih edeceğimize biz karar veririz. Bazen hayattaki en zor şey hangi köprüyü geçip hangisini yakacağını bilmektir.

 

Albert Camus ne güzel özetlemiş bütünlüğü:

“İnsanoğlunun içi dışı bir, dürüst ve yalansız olmasını sağlayacak kural, kanun henüz yazılmamıştır. İçinde olacak.”

 

2) Niyet (Intent): İYİ NİYETLİ OL, GİZLİ BİR AJANDAN OLMASIN.

 

Bu çekirdek, eylemlerimizin dillendirmediğimiz gündemlerimizle (planlarımız) uyuşması ama bizden beklenenle uyumsuzluk göstermesi durumudur. Bizi iten güdülerimiz net, niyetimiz temiz, sakladığımız gizli bir ajanda olmadan ve karşılıklı faydaya dayalı olduğunda, başka bir deyişle, yalnızca kendimize değil, aynı zamanda etkileşimde bulunduğumuz, liderlik ettiğimiz veya hizmet ettiğimiz insanlara da gerçekten değer verdiğimizde işte o zaman bize olan saygı artar ve güçlü bir güven oluşur. Birinin gizli bir ajandasından şüphelendiğimizde veya onların bizim çıkarlarımıza uygun hareket ettiğine inanmadığımızda, söylediklerinden ve yaptıklarından haz almaz aksine şüpheleniriz. 

 

Hem bütünlük hem de niyet birer karakter meselesidir.

 

Karakterin ne kadar önemli olduğu konusunda Huntsman Kimya şirketinin Başkanı John Huntsman’ın bir sözüne yer vermeden yapamayacağım:

 

“İş veya yaşam oyununda ahlaki kısa (dolambaçlı, alavere dalavere) yollar yoktur. 

Temel olarak üç tür insan vardır: 

1)    Başarısız olanlar, 

2)    Geçici olarak başarılı olanlar,

3)    Başarılı olan ve başarılı olmaya devam edenler. 

Fark karakterdir.”

 

 

Niyeti saklamak, kandırmakla eş değerdir, kandırılan asla güvenmez. Niyetinizi ilk andan itibaren sesli haykırın, niyetiniz iyiyse zaten insanlar bir mıknatıs gibi size bağlanırlar yok niyet kötüyse de önce onu değiştirmeniz gerekecektir.

 

3) Yetenekler (Talents, capabilities): KİŞİSEL YETENEKLERİNİ GELİŞTİR.

 

Üçüncü çekirdek, yeteneklerimizle ilgili konuları kapsar. Sahip olduğumuz kabiliyetlerimiz bize güven duyulmasına neden olurlar; yeteneklerimiz, tarzımız, deneyimimiz, becerilerimiz ve bilgimiz. Tüm bunlar sonuç üretmek için kullandığımız araçlardır aslında. Örneğin bir aile hekimi dürüst olabilir aynı zamanda iyi niyetli de olabilir ancak elindeki görevi (örneğin beyin ameliyatı cerrahlığı) yerine getirmek için eğitimli, deneyimli ve yetenekli değilse, o alanda güvenilirlikten yoksun olacaktır. Yeteneklerimiz aynı zamanda bizim sıfırdan bir işi kurmak ya da onu genişletip büyütmek konularında bize güvenilip güvenilmeyeceğini belirler. Kendimizle baş başa kaldığımız günlerde yeteneklerimizi bir masanın üzerine yatırıp eksik ve yetersiz olanlarını kabullenip onları iyileştirmeliyiz. Yetenek doğuştan gelen ve insanı donatan özel bir güçtür, onları sıfırdan kazanmak için üst düzey çabaya ihtiyacınız yoktur ama bizler birçok yeteneğimizin belki de farkında değiliz. Mesele gizli yeteneklerimizi keşfedip onları başarı ve mutluluğumuz için kullanmamızdır. Bazılarından haberimiz dahi yoktur, bazıları ise gelişmemiş, kör kalmıştır. Belki de bir bilim dalında çok iyiyiz, bir spor veya sanat alanında süperiz, inisiyatif ve sorumluluk alma, detaylara önem verme, dakiklik, araştırma yapabilme, yeni şeyler öğrenmeye açık olma, bir mesleğe karşı hevesli olma, ekip arkadaşlarıyla uyumlu çalışabilme veya takım çalışmasına yatkın olma konularında aslında yetenekliyiz, bunu hissediyoruz ama ya geliştirmek için öz güvenimiz eksik ya da yeteneklerimizi pek de umursamıyoruz. 

 

Burada yeteneğinin eksikliğini bütün içtenliğiyle kendi kendine kabul ederek onu geliştirme kararı verip daha iyiye dönüşen ve böylece başarısını kat be kat büyüten Amerikan golf şampiyonu Tiger Wood örneğine değinmeden yapamayacağım:

 

1997'de kariyerinin başlarında Masters turnuvasını 12 vuruşla rekor bir galibiyetle kazandıktan sonra, o zamanlar dünyanın en iyi golfçusu olarak kabul edilen Tiger Woods ani bir kararla swing vuruşunu (golf sopasına 360 derece tur attırarak topa vurmayı sağlayıp onun yukarı doğru yükselerek hedefe gitmesini sağlayan vuruş) geliştirmek istediğine karar verir ama bu, onun golf müsabakalarına bir buçuk yıl ara vermek zorunda kalması anlamına da gelecektir. Bu ara verişin bedeli kendisi için ciddi bir gelir kaybı ve belki de golf sporunda bir düşüş olabilirdi. Tiger Woods aslında tabii ki swing atışında iyiydi ancak çok iyi değildi ama o, müsabakalardan bir süre uzaklaşma riskini göze aldı çünkü böyle yaparak gelecekte uzun süre daha iyi oynayabileceğine inanıyordu. 

 

Tiger Woods swing vuruşunu geliştirmek için radikal bir biçimde golf müsabakalarına ara verme kararının nedenini şöyle açıklıyor:

 

Sağlam bir swing vuruşunuz olmasa bile harika bir hafta geçirebilirsiniz…. Ancak bu zayıf vuruşunuzla hele bir de zamanlamanız iyi değilse yine de turnuvalarda kıyasıya bir mücadele verebilir misiniz? Başarınız uzun bir süre daha devam eder mi? Benim swing atışımla sahip olduğum başarıyı devam ettirmemin mümkün olmadığını anlamıştım ve bunu değiştirmek istedim.

 

Tiger, sonrasında "Tiger slam" (Bu ayrıca golf efsanesi Bobby Jones’ın yalnızca bir kez sahip olduğu bir başarı ödülüdür) olarak adlandırılacak olan aynı anda dört büyük unvanı kazanacağı zafere ulaşmak için çöküşünden çıkarak neredeyse küllerinden yeniden doğdu. 

 

Tiger, swing vuruşunu bir kez daha yeniden icat etme kararını açıkladığında herkes kendisine hayran kalmıştı: 

 

"Elimden gelenin en iyisini oynamak istiyorum, aslında bütün mesele budur, değişiklik yapma niyetimin ana nedeni de budur, böylece daha tutarlı olabileceğimi ve daha üst bir seviyede her zaman daha iyi oynayabileceğimi düşünüyorum…. Daha iyi bir golfçü olmak için her zaman riskler aldım, bu beni bugüne kadar getiren şeylerden birisidir.”

 

Tiger, turnuvalara ara verdiği büyük dönüşüm döneminde hala sahaların dışında olsa da sürekli gelişimin harika bir örneği olduğu çok açıktı. Time dergisi ve Golf Digest, Tiger'ın amansız gelişme arzusundan "Tiger inancı: İyileşiyorum, öyleyse varım," olarak bahsediyordu.

 

Tiger Woods’un içerisindeki ateşi sönmeyen tatminsizlik dürtüsünü belki de Japonların kaizen veya sürekli iyileştirme dediği şeye benzetmek mümkündür; Toyota mühendisleri mükemmel derecede çalışan iyi bir montaj hattını daha mükemmele ulaşmak için bozulana kadar zorlarlar. Tabii ki daha sonra hatayı bulup düzeltirler. Kusuru bul, düzelt ve sistemi zorlayarak yeniden başlat. İşte kaizenin özü budur. Tiger Wood da bunu yapmıştır. 

 

4) Referanslar (Credantials, Results): GURUR DUYACAĞIN GEÇMİŞ BAŞARI ÖRNEKLERİN OLSUN.  

 

Dördüncü çekirdek, sonuçlarla ilgilenir. Bu, geçmişte yaptıklarımıza, performansımıza, doğru şeyleri yapıp yapmadığımıza atıfta bulunan referanslarımızdır. Yeni bir işte başarılı olup olmayacağımızın göstergesi mazimizdeki sicilimizdir bu nedenle hep başarı hikayeleri yaratmalısın.

 

Ne yapacağı kestirilemeyen ve öngörülemeyen (unpredictable) bir insan olmak bizim güvenilirliğimizi azaltır. Öte yandan, her sözümüzü tuttuğumuzda performansımız konusunda olumlu bir itibar oluştururuz ve bizim için “iş yapan-işe yarayan,” hatta “iyi ki var,” derler. Unutmayalım ki bizler itibarımızın birer gölgesiyiz, itibar hep bizden bir adım önde yürür. 

 

Hem yetenekler hem de referanslarımız yeterlilikle ilgilidirler.

 

“İyi bir liderin güvenilir olması gerektiği konusu her kültürde üzerinde mutabık kalınan ortak bir kabuldür. Bir kişinin güvenilir olup olmadığının kararına onun günlük yaşantısında kendini idare etme şekline ve geçmişteki performansına bakılarak verilir.”

DR. VICTORK. FUNG, GRUP BAŞKANI, LI& FUNG*

 

Amerikalıların ilginç bir sözü vardır:

“Decisions don’t get to the desk of the president unless they’re 49-51”

“Geçmiş kararların %51 oranında doğruysa ancak o zaman senin hazırladığın rapor Başkan’ın masasına gelir,” anlamında söylenmiş. Yani sürekli doğru analizler yapmalı ve başarılı olmalısın. Başaranlar kulübünde kaybedenlere yer yoktur. 

 

Tam başaracaktım ekonomik kriz çıktı, tam da zirveye ulaşıyorduk ki o öldü, ben hastalandım, şu oldu, bu bitti ve ben hiçbir şey başaramadım gibi çeşitli bahanelerle dolu bir geçmiş güven vermez. 

 

Sonuç olarak kişisel marka değerini artırmak için kişi kendisinin eksiklerini dürüstçe masaya yatırmalıdır. Her insan geleneksel eylemlerinde köklü ters yüz yaparak bir paradigma değişikliğine gitmek zorunda kalabilir. Excel veya Power Point programlarında kendini zayıf hissediyorsan kursunu al, İngilizcen iyi değilse çözümü çok zor değil, finans eğitimleri mi almak istiyorsun hemen aksiyona geç, stresle mücadele etme yöntemlerini öğren, diksiyonunu geliştir, bu kitabın yazımına katkıda bulunan değerli uzmanlardan eğitimler al, içine kapanıksan sosyalleş ya da dans kursu al, aslında içindeki çocuğu dinlesen yeter, o sana yanlış yaptırmaz. 

 

Dürüstlük, iyi niyet, yeteneklerini geliştirmek ve başarı örnekleri yaratmak marka kişi olmak için gerekli olan güveni sağlamaya yeterli olacaktır. Hele bir de alışkanlıklarını değiştirebilme, değişim ve dönüşüm iradeniz mevcutsa önünüzde hiçbir engel kalmadı demektir çünkü ancak paradigma değişikliği yapıp dönüşebilenler güçlü marka olurlar ve fırtınalı günlerde ayakta kalmayı başarırlar.

 

Kendimize güvenerek sonra da insanların bize güvenmesini sağlayarak güçlü bir kişisel markaya sahip olabiliriz işte o zaman bir sponsora da gereksinim olmayacaktır.

 

Yapabilirim, yapabilirsin, yapabiliriz.

 




18 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


bottom of page